"Şu bizim gül dediğimiz şey!
Gene de güzel kokar mı adı değişse bile!... "
diye hevesle sorar Juliet aşkı kalbinde tartarken..Cemal Sürreyya ise gülün tam ortasında ağlıyorum, diye hüzünlenir, ama en güzel kapanışı Mevlana yapar
Sevdiklerinize gül verin, Gülünüz yoksa gülüverin diye noktayı koymuş..
gül, simyanın ana sembolüdür. bu gül mükemmelliği, yaşamın sırlarını,
yaşamdaki birliğin anlamını ve evreni simgeler ve tam anlamıyla
karmaşıktır. gülün aslında beş taç yapraklı yapıda olması yüzünden
pentagram yani beş kenarla ilgili olduğu düşünülmektedir. pentagram da
insan mikrokozmonun ve içindeki quinta essentia (temel beşli) nin
simgesidir. kırmızı ve beyaz simyada zıt iki ucu yani erkek ve dişiyi
belirtir. simyadaki birleştirilmiş gül pembedir.
Bugün Umerto Echo'nun öyküsünde bahsettiği bir başlıktan ilham ile "Gülün Adı"na ve öyküsüne doğru uzun gizemli yolculuğa çıkıcaz.Son yıllarda adını sıkça duyduğumuz bir programı sizlere
aktarmaya çalışacağım. Yazımızın konusu Gül Hasadı üzerine , her
yönüyle tanımaya çalışacağımız güzellikler bitkisi olan gül aşkın simgesi
olarak biliniyor.Tasavvufun önemli bir simgesi olarak da görülen gül
siyasetten, edebiyata kadar birçok alana uzanmış durumda.İngiltere milli rugby takımının da sembolü aynı zamanda (formalarının sol köşelerinde kırmızı gül işlemesi bulunur.)
Kokusuyla bizleri
büyüleyen gülün dinlemeye değer bir özgeçmişi var.Eğer siz de gülün öyküsünü
merak ediyorsanız, sizleri de Gül Hasadı etkinliğimize davet
ediyoruz.Programımız zevkli bir parkurdan oluşmakta.Programımızın ilk
gününde Gülün kalbi sayılan Güneykent’de sabahın erken saatlerinde gül
toplayarak güne başlıyoruz, sonrada gül hasadının yorgunluğunu sıkı bir kır kahvaltısıyla üzerimizden atarak güne zinde bir başlangıç yapıyoruz
Foto: Gül hasadımızdan sonra sıkı bir kahvaltı yaptık.
.Kahvaltımız tamamen organik kır kahvaltısı tabağından oluşuyor: Haşhaşlı çörek, Nokul köy ekmeği, gül reçeli, tereyağı, bal demleme çay....bi güzel karnımızı doyuruyoruz. Daha sonra isae günün yorgunluğunu Eğirdir gölü yanındaki
otelimizde atarak konaklıyoruz.
Foto-1:Güneykent gezimizi Römorklarla gerçekleştiriyoruz.
Ertesi gün sabah yürüyüşümüzü
Yazılı Kanyonda gerçekleştirerek güne zinde bir başlangıç yapıp Kovada
gölünde botanik yolunda yürüyor ve doğa müzesinde fotoğraf molası veriyoruz,
Eğirdirde kent gezisi yapıp kenti
Yörük köyünden seyretmek için bakı
terasında günbatımı molası
veriyoruz.Ertesi gün ise yavaş kent Yalvaç ve Akşehir ile geziyi
noktalıyoruz. Bayram tatili ve özel günlere denk gelmesi halinde programı
Burdur ve Sagalasoss ile zenginleştiriyoruz.
Foto-1a: Alıcılarınızın ayarlarıyla oynamayın bu manzara gerçek, işte yazılı kanyon!!
yazılı kanyon hakkındaki yazımı okumak isterseniz lütfen tıklayınız.
Foto-2: Yazılıkanyon yürüyüşümüzde yağmura yakalandık:)
Eğer program hoşunuza gittiyse
,anlatacaklarım dikkatinizi çekebilir.Biraz detaylar sanırım geziyi daha iyi
anlamamızı sağlayacaktır diye düşünüyorum.Bu yüzden etraflıca bir
bilgilendirme için en başından yani Isparta’dan konuyu açacağım sonrada Gülün
öyküsünü sizlerle takdiim etmek istiyorum.
Hadi ne duruyoruz başlıyalım o
zaman!!
|
Foto-3: Gül evi sergisinde Güneykentli kadınların el emeği ürünleri var
ISPARTA
GÜLÜNÜN ÖYKÜSÜ
İnsanın günlük yaşamında çok özel bir yeri
olan gül; aşkın, güzelliğin, sevginin ve saygının ifadesini en güzel bir
şekilde bünyesinde toplayan bir çiçektir. Kuzey yarım küre bitkisi olan
gülün orijini Doğu Asya'dır. Kesin olmamakla birlikte gül yağı ve gül
suyunun ilk olarak İran veya Hindistan'da üretildiği, buradan Anadolu,
Avrupa, Kuzey Afrika ve Doğu Asya'ya yayıldığı bildirilmiştir.Fosil
kaynaklı kayıtlara göre, gülün yeryüzündeki varlığı en az 35 milyon yıllık
bir geçmişe sahiptir. Gül çiçeğinin insanlık tarihindeki yeri ve önemi ise
en az 5000 yıllık çok renkli bir geç
mişe dayanır.
Foto-4: Gül fabrikasında gezginler için Gül hatırası çekebilecekleri bir bölüm yapmışlar.
Anavatanı olan Orta Asya’dan ticaret yolu ile
dünyanın diğer bölgelerine ulaşmış olan gül, güzel kokusu, tıbbi değeri ve
beslenmedeki yeri dolayısıyla antik çağlardan beri efsanelere konu olmuş ve
güzel kokunun peşinde olanlar için vazgeçilmeyen bir çiçek olmuştur. Hatta
öyle ki, antik dönemde Fenikeliler, Yunanlılar, Romalılar için gül
bahçeleri, en az buğday tarlaları ve meyve bahçeleri kadar önem taşımıştır.
Gül kokusunu kalıcı yapmak için tarihte ilk yöntem
antik çağlarda Mısır, Mezopotamya, Hint ve Çin gibi medeniyetler tarafından
kullanılan yağlarla maserasyon (gül çiçeklerinin uygun yağlarda belli bir
süre bekletilme yöntemi) olmuştur.
Daha sonra ise M.Ö. 3500’de keşfedilen su ile
ekstraksiyon (belli metodlarla gül çiçeklerinin suda bekletilmesi ve sonra
süzülerek bu suların kullanılması) yöntemi uygulanmıştır. Daha sonra, M.Ö.
50’de insanlığın keşfettiği “ruhunu yakalamak” usulü yani damıtma ile elde
edilen ürünler ortaya çıkmış, gülsuyu haline gelmiştir. Son aşamada da bu
gülsuyunun içindeki güzel kokulu yağ taneciklerini toplamak için çaba
harcayarak gül yağı dediğimiz gül esansını elde etmek olmuştur.
|
Foto-5: Fabrikada üretim safhasından bir kesit
Isparta, Türkiye’nin gül ve gülyağı üretim merkezi
olarak biliniyor. Yağcılıkta kullanılan güller,Anadolu’ya XIX. yüzyıl
sonlarına doğru Bulgaristan göçmenleri tarafından gelmiş. Isparta’da
ise ilk yağ gülü üretimi 1888 yılında ve gülyağı üretimi de 1892
yılında "Müftüzade İsmail Efendi" tarafından
gerçekleştiriliyor.
XIX. yüzyıl sonlarında, Türkiye’de gülcülük,
öncelikle, Bursa’da, Akdeniz Bölgesi’nin ve Ege Bölgesi’nin bazı
yörelerinde yapılmaya çalışılmışsa da çeşitli nedenlerle nitelikli üretimde
başarılı olunamamış. Ülkede Isparta ve Burdur yöresi, yağ gülü
yetiştirilmesi için çok uygun toprak ve iklim şartlarına sahip
olduğundan, gülcülük tarımı öncelike Isparta’da olmak üzere, bu
yörede oldukça tutulmuş ve yaygınlaşmış.
Foto-6: Şansımıza Mayıs sonunda güller yeni açmaya başlamıştı
İlde en uygun gül dikim mevsimi
kasım ve aralık ayları.Gül fidanlarının dikimleri, bakımları özel ihtisas
gerektiriyor. Gül bahçeleri yazın temmuz ve ağustos aylarında sulanmalı.
Gülfidanlarından dikildikleri ilk yıl ürün alınmıyor. Ürün vermeye ise ikinci yılda başlanıyor. Bir gül
fidanından ortalama 5 yıl süre ile ürün alınabilmekte. Bir kez, gül
fidanından hasat başladıktan sonrada, gül çiçeklerinin, o fidandan ara vermeden
toplanması gerekmekte. Havaların uygun olması halinde mayıs ayı sonlarında
gül çiçekleri toplanmaya başlanır. Bu başlama işi bazı yıllar haziran
başlarına kadar da uzatılabilir. Gül çiçeklerinin toplanmasına sabah saat
05:00’te başlanıyor, bu toplama işlemine saat
Foto-7: Üç ton gülden 1 lt yağ elde edildiğini biliyor muydunuz?
10:00’da ise son veriliyor.
Gül çiçeklerinin, mutlaka, henüz üzerinde sabah çiği bulunduğu ve henüz
güneşin vurmadığı saatlerde toplanması da önemli. Aynca, gül çiçeklerinin
günlük olarak toplanması da, kaliteli gülyağı elde edilmesi bakımından çok
önem verilen bir diğer konu. Güller sapsız olarak düğümleri ile birlikte toplanır.
Toplamada makas ve benzeri kesici aletler kullanılmaz. Genelde gül toplama
mevsimi 25-30 gün kadar sürer. Bir dönümlük bir gülbahçesinde 1000-1200
kadar gül fıdanı bulunur. Bir fidanın yıllık çiçek verimi yaklaşık
olarak 500-600 gr’dır. Toplanan güller sepetlere konur. Bunlar
daha sonra küfelere ve çuvallara aktanlır ve işlenmek üzere
fabrikalara veya imalathanelere gönderilir. Gülyağı işletmesi, toplanan gül
çiçeklerini aynı gün işlemek zorundadır. Gül çiçeğinin
işlenmesinde bir gecikme olursa verim ve nitelik düşük olur. Gül
çiçeği toplanması gibi gülyağı üretimi de yılda bir ay kadar
sürmektedir.
Foto-8:Eski usulde gül üretimi tanıtmak için misafirlerimizden bir gönüllü istedik
Türkiye’de gülyağı
üretiminde kullanılan gül çiçeklerinin yetiştirildiği bahçelerin % 90’ı
Isparta’da, % 10 kadarı da Burdur’da, Afyonkarahisar’da ve Aydın’da
bulunmaktadır. Gülyağı çoğunlukla parfümeri sanayiinde kullanılır.
Üretilen gülyağı daha ziyade başta Fransa olmak üzere, İngiltere, ABD,
Almanya, Hollanda, İtalya ve bazı Arap ülkelerine satılmaktadır. Dünyada
başlıca gülyağı üretici rakip ülkeler: Bulgaristan, Sovyetler Birliği,
Fas’dır. Fakat en nitelikli yağ gülleri ise Bulgaristan ve Türkiye’de
üretilmektedir.
Foto-8a: Yolcularımız Sagalasoss Antik Tiyatosu yakınlarında bol bol çiçek topladı
Başlangıçta, gülyağı
üretimi yörede çok ilkel imalathanelerde yapılıyormuş. Isparta’da ilk
gülyağı fabrikası, Atatürk’ün Isparta’ya gelişlerinde verdiği talimat
üzerine 1935 yılında kurulmuş. Gülbirlik Tarım Satış Kooperatifi,
Isparta ve yöresinde yetiştirilen gül üretimin çok büyük
kısmını üreticiden alıp işlemekte olan kooperatif kuruluşudur. Bu
Birliğin, Isparta ve yöresinde 6 kooperatifi bulunuyor. Birliğin ortak
sayısı ise 8.000 civarında.
Tabiki sözkonusu gül olunca ister istemez gülün
türevi olan ürünlerden de bahsetmeden geçemeyeceğim.Bir rehber olarak
özellikle üzerinde durmak istediğim gül ürünleri sırasıyla şu şekilde sıralayabilirim.
Gülyağı: Parfüm ve kozmetik
sanayinin en önemli ve en pahalı ham maddelerindendir. Gülyağı pembe yağ
güllerinin buharlı distilasyon yöntemiyle kaynatılmasıyla üretilir.
Gül Konkreti: Fermantasyona uğramamış, rengini
ve kendine has yapısını bozmamış son derece taze pembe güllerin extraction
metodu ile işlenmesinden elde edilen krem kıvamında, koyu vişne çürüğü
rengi görünümünde katı gülyağıdır. Bu da parfüm ve kozmetik sanayinin ham
maddelerinden biri olan absolüt üretiminde kullanılır.
Gülsuyu: Gülyağı üretim esnasında
elde edilen yağlı suyun (mayanın) bire bir oranında damıtılmış, saf, temiz
ve sıcak su ile karıştırılması sonucunda elde edilen gül kokulu naturel
sudur.Gül sularının naturel olması, zararlı madde içermemesi nedeniyle bazı
yiyecek maddeleri ve tatlılarda aroma olarak, cildi besleyici ve
dokuları gerginleştirici özelliği nedeniyle vücut ve
makyaj temizliğinde kullanılmaktadır.
|
|
Ispartada Ne Yemeliyim?
Foto-9:Akşam yemeği için trercihimiz Levrek Fümeydi, Big Fish Restorant'a teşekkürler
|
Biz bu gezimizde ağırlıklı olarak balık menüsünü tercih ettik fakat Isparta'da kaldığınız günler boyunca Isparta'nın
nefis fırın kebabını deneyebilirsiniz.Eğer bu konuda görüşümü sorarsanız
Fırın kebabını en iyi yapan yerler Kebapçı
Kadir, Ferah Kebap, Hacıbenli Kebap'dır.
FOTO-10 Isparta Fırın Kebabı
Ayrıca muhteşem manzarası ile Gökçay'daki
Kervansaray Lokantası iştahınızı daha da kabartacaktır.Nefis Isparta
yemeklerini için Gülsofrası, Büyük Isparta Oteli ve Basmacıoğlu Oteli de
gidebileceğiniz yerler arasında.Eğer canınız balık yemek isterse, Eğirdir
Gölünün doyumsuz manzarası karşısında, levrek, sazan veya alabalığınızı
yiyebilirsiniz.Yeşilada'da bulunan restaurantların hepsini, güleryüzlü
hizmeti ve muhteşem manzarası ile, tereddüt etmeden tercih edebilirsiniz.
Eğer geziyi Burdur üzerinden bitiriyorsak (sagalasoss ve burdur müzesi programlı programımız için )
Size mutlaka burdur şişi denemenizi öneriyorum.Bu enfes yemek için ise adresimiz tabiki mudul bey restorant olucak , son olarak da böyle bir yemeğin üzerine elbette cevizli helvasını deneyin, eğer benim önerimi sorarsanız tercihiniz cevizli kabak tatlısı olsun.
Foto-11 Burdur Şiş
Eğirdir'e gittiğinizde en az dört kişi veya daha
kalabalıksanız mutlaka sazan dolması yemelisiniz Isparta yemeğinin üstüne
Yalvaç Güllacını, Isparta Kabak Tatlısını veya İlimiz helvasını yemeden
ayrılmayın.Sütçüler Yazılı Kanyon'a giderseniz, kanyonun iştahınızı arttıran
o temiz havasını aldıktan sonra, Canlar veya Baysallar Alabalık
Lokantasında fırında pişen nefis alabalığı yemeden dönmeyin.
|
|
Gelmişken Mutlaka
Görmelisin :
|
♣
Isparta’dan gülyağı, gülsuyu, gül kremi, gül yapraklı gül lokumu, elma
cipsi (çıtır elma) ve halı almadan,
♣ Isparta’nın
gül bahçelerinde gül toplamadan,
♣
Isparta’nın Kelebek Vadisinde fotoğraf çekmeden,
♣
Isparta’nın nefis fırın kebabından, kabune pilavından ve Yalvaç güllacından
yemeden,
♣ Gülbeyaz
Davraz Kayak Merkezinde kayak yaparken, Eğirdir Gölünü seyretmeden,
♣ Haziran
ayında yapılan Isparta Uluslararası Gül-Halı, Kültür ve Turizm Festivali'ni
görmeden,
♣
Isparta ve Yalvaç Müzesini gezmeden,
♣ Aksu
Zindan Mağarasında asırların birikimini fotoğraflamadan,
♣ Atabey
Ertokuş Medresesinden gökyüzünü seyretmeden,
♣
İslamköy Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesini gezmeden,
♣ Eğirdir’in
Canada ve Yeşiladasını görmeden, Yeşilada’da balık yemeden,
♣ Eğirdir
Hızırbey Camisini görmeden,
♣ Eğirdir
Akpınar Köyüne çıkıp, gölün manzarasını fotoğraflamadan,
♣ Kovada
Gölü Milli Parkında ve göllerin kıyısında yürüyüş yapmadan, piknik yapıp
fotoğraf çekmeden,
♣ Eğirdir
ve Gelendost’un elmasını tatmadan,
♣ Gelendost
Ertokuş Kervansarayını gezmeden,
♣ Sütçüler
Yazılı Kanyonda Kral Yolunda nehirle birlikte yürümeden,
♣ Sütçüler’in
dutunu yemeden,
♣ Şarkikaraağaç
Kızıldağ Milli Parkı ve Mavi Sedir Ormanında yürümeden, bol oksijen
depolamadan,
♣ Uluborlu’nun
kirazını tatmadan,
♣ Yalvaç
Pisidia Antiokheia Antik Kentini gezmeden,
♣ Yalvaç
Men Kutsal Alanını görmeden,
♣ Yalvaç
Çınaraltı’nda oturup sohbet etmeden,
♣ Yalvaç’ın
kök boyalı kilimini, el işlemeli deri ürünlerini almadan,
♣
Yenişarbademli Dedegül Dağı’na tırmanmadan, Melikler Yaylası’nda kamp
yapmadan,
♣
Yenişarbademli Pınargözü Mağarasından çıkan suda serinlenmeden,
Dönmeyin…
|
|