…Kürekleri elden bırakmak deliliktir, dedim!
-Öyleyse bana delice olmayan birşey söyle dedi…
Az daha gezmek ! diyecektim ama;
Kendimi tutamayıp ;
son anda ıslık çalmak dedim!
Az daha ben bile buna inanıp da gökkuşağının altından tam geçiyordum ki
tiz bir sesle irkildim.. Gözlerimi
ovuşturduğumda vagon görevlisi son istasyona geldiğimizi söyleyip
homurdanıyordu, tam inerken yanımdaki adama bana ne dedi öyle diye sordum:
-Sana ıslık bile çaldı ama yine uyanmak nedir bilmedin
diye gülümsedi Venedikli..
Ben doğru yere yere geldiğimi biraz da koklayarak anlarım, çünkü
koku görselden daha sahici gelir.Şehirleri kokularından tanırım
makyajsız ve yalın olurlarsa.Buraya geldiğimde de aynısı oldu; Mayasız
ekmek ve keskin bir şarap kokusu
geliyordu hüzünlü şapellerden..
Burası bildiğin deniz kokuyor! ıslak balık ve biraz yosun .. Deltaları geride bırakıp her tarafı kanallarla kaplı gondolları ve
tekneleri görünce hala uykuda olduğumu
düşündüm, aslında hergün farklı
yatakta uyananların alışkın olduğu birşey afallamak ; Ama yıldız sayanlardan
öğrendiğim en iyi şey yolun sonunu görene kadar hep sabretmek olmuştur.
Burada kendinden emin krem renkli Okapiptusları
göremezsiniz, ne de gözlerinizi şenlendiren kavuniçi firavunincirlerine
rastlarsınız hatta tanıdık çangal boynuzlu katmersiyahı bir bozkır mandası
bile yoktur
Sadece bronz çelikten dokunmuş esrik gonkları ve
sararmış su kemerleriyle ortalıkta pek tekin olmayan kilise kargaları vardır.
Jupiter Tapınağına doğru yola çıkıyorum,
düşsel bir zaman tünelinde yürürken aklıma birden isimler geliyor;
Sanatın
dehaları Leonardo Da vinci, Michelangelo, Raffaello,Boticelli, usta sanatcılar; Başyapıtlara
imza atan usta eller; Bernini, Andrea Palladio
gibi usta mimarlar ve Dünyaca ünlü kalemler, Umerto Eco, Giovanni
Boccacio, Dante, Pinokyio Verdio, Petrarca, Carlo
Goldoni ..Ve unutulmaz bestelerin yıldızları Anton Vivaldi, Giusseppe
Verdi …
Ve operanın altın sesi Luciano Pavarotti ve tabiî ki Bilimin öncüleri; Galileo ve yaşlı Plinius, matematikçi Arkhimedes, Cenovalı Kristof Kolomb gibi bilim insanları..
Ve operanın altın sesi Luciano Pavarotti ve tabiî ki Bilimin öncüleri; Galileo ve yaşlı Plinius, matematikçi Arkhimedes, Cenovalı Kristof Kolomb gibi bilim insanları..
Derler ki ;
Romulosu burada kırkgün boyunca boz bir
etrüks kurdu emzirdi!
Bundandır sütbeyaz Arenaların dolunayda heybetle göğsünü germesi, Lejyonların atını agora
kalabalığına hışımla sürmesi.Ne zaman
dolunayı görsem içimden bir dilek tutarım ,ne de olsa bu kurt zamanında Kingan
dağlarına da uğramıştı, Göktürkleri de emzirmişti.
Bu kadar hayel yeter! Şimdilik ateşimi söndürüp Kuzey Alplere doğru yola çıkıyorum, önce nehir
kenarından topladığım yoncaları bir adak ağacına bağlayacağım , sonrada şişemin içine hapsettiğim kızılgerdan
kelebeğini azat edeceğim, daha özgürce dolaşmak için.Bu serüvenimde bana eşlik
etmek isterseniz atımın arkasında bir kişilik yerim var.Sıkı tutunun şimdi Roma gidiyoruz!!!
İTALYA SEYAHATİ
Güney Sahillerinden
Alperin
karlı zirvelerinden Sicilya’nın engebeli güney kıyılarına kadar 21 farklı
bölgesiyle büyüleyici bir coğrafya İtalya.Burası Britanyanın bozyeşili kırsal yerleşkelerine
benzemez, nede balkanların keskin steplerine burada rastlayabilirsiniz, her iyi
Akdenizli buralarda engin maki bitki toplulukları ve bodur Akdeniz ağaç
topluluklarının anavatanı olduğunu iyi bilir ancak öylesine geniş bir coğrafaya
ki burada özbir kardeş Toscana ile
Liguria dağ kasabalarının silüetleri bile birbirinden farklıdır.Apenninler ile
Tiren Denizi arasında uzanan Lazio, volkanik göller, dağlar koyaklar üzüm
bağları ve zeytinliklerle kaplı muhteşem kızıl topraklar ve pontino bataklıkları..Ancak
kendilerine soracak olursanız ziyaretciler
için İtalya serüveni Campania’da sona ermelidir.Güney sahiller daha çok
doğu Akdeniz ve kuzey Afrikayı çağrıştırıyor.Eğer yeteri kadar vaktiniz varsa size zengin bir gezi sepeti
hazırlayabilirim,içinede geleneksel lezzetleri serpiştirebilirim. örneğin
Parma’nın enfes Jambon ve peynir çeşitlerini tatmalısınız Modena’nın balzamik
sirkesi, Bologna’nın yıllanmış şarapları, Perugia’da meşhur Baci çikolataları, Norcia’da trüf
mantarları denemeye değer.Toscana’nın dillere destan zeytinyağı ile üzerine
tavuk ciğeri sürülmüş bir Crostini alla Toscana’ya ne dersiniz?
Eğer
bağbozumunda yolunuz buralara düşerse Sangiovese üzümlerinin tadına da bakmayı unutmayın.
Eğer
bu yazıyı okumak hoşunuza giderse
yazının sonunda size iyi bir Noel Keki tarifi verebilirim.Hatta
damağınıza güveniyorsanız yazı bitimine diğer alternatif lezzetlerden biraz
daha bahsedebilirim.Fakat
Tabiki
Etrüksün fevkalade zengin iç görsele sahip müzeleri, Cerveteri’nin ölüler kenti
Tarquinia mezarları ve de Orvieto
Nekropoli için vakit ayırmayı ihmal etmeyin.Yada Agrigento, Sicilyadaki
Tapınaklar Vadisi fazlasıyla ilginizi çekecektir.
3
bin yılık bir döneme yayılan İtalyan mimarisinde Etrüks ve Roma yapılarında
Romaneks ve Gotik, Norman, Arap ve Bizans tarzları olağanüstü zerafetiyle
kendisini gösterir.
Başlamadan önce bilgilerimizi
tazeleyelim,İtalya isminin köklerini araştırıyoruz
"İtalya" ismi oldukca eskilere
dayanıyor; Eski yunanlılar bulunduğu yöne dayanarak Esperia yani "Batı
Ülkesi" olarak adlandırmışlardır. Zamanla bu ismin yerini bugünkü ismi
olan İtalya'ya bırakmış. İtalia (anlamı "dana" olan Latince vitilus kelimesinden türediğini
düşünüyorum) kelimesi önceleri sadece Calabria bölgesinde kullanılıp
"danaların bulundugu ülke" veya büyük bir ihtimalle "danalara
tapılan ülke" anlamına gelmekteydi. Daha sonraları Romalıların ülke
sınırlarını genişletmesiyle bu isim bütün yarımada için kullanılmıştır.
Italya toprakları iklim ve yeryüzü
şekilleri bakımından belirgin bir biçimde iki bölgeye ayrılır. Birinci bölge;
Fransa, İsviçre, Avusturya ve Slovenya sınırlarını içine alan ve karasal iklime
sahip olan Alp dağlarının bulunduğu, bölge. İkincisi ise üç tarafı İyon,
Adriyatik, Akdeniz, Ligure ve Tiran denizleri ile çevrili..
Bölgenin
nerdeyse belkemiği durumunda olan Alpler ve Apeninler, dördüncü jeolojik
zamanda oluşumunu tamamlıyor. Volkanik hareketler, aktif olan Sicilya'daki Etna
yanardağından itibaren Kuzeye çıktıkça özellikle yıkıcı depremlerle kendini
hala gösterir.
Kuzey
İtalya'yı tamamen çevreleyen Alplerin Güney yamaçları İtalya'ya ait olup Kuzey
Bölgesine göre daha dik yamaçlara sahiptir. Bu Bölge; Batıda Liguria
Bölgesindeki Cadibona tepelerinden başlayıp Doguda, Slovenya sınırındaki Vrata
tepelerinde son buluyor.
İtalya, Kuzeydeki Alp dağlarında bile
kendini hissettiren bir Akdeniz İklimine sahip. Ne kışlari aşırı soğuk, ne de
yazları aşırı sıcak.
Toprakların büyük bir bölümünü oluşturan
dağ ve tepeler iklimin oluşumunda önemli bir rol oynuyor..
İtalyadan Lazio’ya
İtalya'nın, Lazio bölgesinin ve aynı zamanda Roma ilinin başkenti olarak biliniyor. Toplam nufusu 2,645,907 civarında ve 20 m.
rakımdaki Roma hem şehir hem de özel komün statüsü taşıyor. Tiber ve Aniane nehirleri arasında ve
Akdeniz'e çok yakın. Yaklaşık 2.7 milyon nüfuslu şehirde, Katoliklerin ruhani lideri Papa'nın yaşadığı bağımsız devlet Vatikan da yer alıyor. Bu sebeple Roma'ya bazı kaynaklar
tarafından iki devletin başkenti de denilmekte.
Roma
ayrıca İtalya'nın en kalabalık şehri ve 1285.3 km²lik yüzölçümüyle Avrupa'nın en geniş yüzeye yayılmış başkentlerinden birisi.
75
milyar avroluk gelirle İtalya'nın toplam millî hasılasının %6.5'ini tek
başına kazanır.
Palatino,Aventino,Campidoglio,16.yy’akadar:Capitolinus,Quirinale,Viminale,Esquilino,Celio olarak bilinmektedir.
Roma da diğer tüm büyük merkezi şehirler gibi iyi ve kötüyü,
ucuz ve pahalıyı, kolay ve zoru bir arada barındırıyor. Sokakları güvenilir
sayılsa da başınızı beladan uzak tutmak için en azından İstanbul’da
göstereceğiniz dikkati burada da göstermeniz gerekebilir. Yankesiciler ve
dolandırıcıların bol olduğunu söylememe sanırım gerek yok. Bir çok tarihi
yapıyı görmek için yüksek ücretler ödemeniz gerekse de belirli günlerde giriş
ücreti alınmayan yerler de mevcut. Muazzam büyüklüğe ve kendine has bir
karmaşaya sahip olan gladyatörler şehrini keşfetmek için bütçenize uygun bir Roma
Turu olabilir. Fırsatlara göz atmakta her zaman fayda vardır. Bu tür büyük
merkezi yerleri rehber eşliğinde bir tur ile keşfetmek seyahatinizde zaman
kazanmanızı sağlayabilir.
Kent İçin En İyi Başlangıç Noktaları:
Elinize kent haritası aldığınızda gördüğünüz turist ve
tarihi zenginlik karşısında herkes aynı sorunu yaşar: Nerden başlamalıyım?
Bana sorarsanız kent için birden fazla başlangıç
seçeneği olabilir, bunlardan birtanesi Capitolino
Tepesi!
Capitolino Tepesi’nin güneyini taçlandıran kentin
antik merkezi ,aynı zamanda Roma dünyasının sembolik kalbi olarak kabul edilir.
Şehrin üç adet tapınağı bulunuyor, ancak bunlardan en meşhuru kuşkusuz Jupiter
tapınağı, zaten Roma gezisi içinde iyi bir başlangıç noktası olabilir.
Şehrin koruyucu tanrısı Jupiter; Optimus Maximus’a ,akıl
ve savaş tanrıçası Minerva’ya ve koruyucu tanrıça Juno Moneta’ya adanmışlardır.
Eğer Roma gezinize iyi bir başlangıç yapmak
niyetindeyseniz size tavsiyem
İlk
durağınız olarak ; Capatiolina Tepesinden
başlayın derim;
Adım Adım Capatiolina Tepesi;
Vittorio Emanuele Anıtı, San Marco, Plazzia Venezia,
Aracoeli Merdivenleri, Plazza Nuovo, Santa Maria in Arcacoeli, Plazza
SenatorioJupiter Tapınağı, Terpeianus Kayası, Plazza Del Campidoglio sizlere
enfes bir görsel sergileyecek.
Buradaki geziniz birkaç saat sürebilir ama elinizi
eğer çabuk tutarsanız ikinci tarihi durak için de zaman ayırdığınıza memmun
olacağınız antik romanın temelini teşkil eden izeleri Forum ve Collesseo alanında tüm canlılığıyla
görebilirsiniz.
Romada bir zamanlar siyasi, hukuki,sosyal ve ticari
yaşamın odağı olan Forum ile Colleseo yeralır.i.ö.8 yy.’da Romayı kurduğu
söylenen ve 400 yıldan fazla bir süre imparatorların yaşadığı Platino Tepesi
Form’a burada tepeden bakar.yakından
görmek için alana Form dan giriş yaparsanız eğer ikinci durağımıza gelmişsiniz
demektir.
İkinci durağınız olarak ;Colleseo’nun ve Form alanın bulunduğu antik
merkezden yola çıkarak geziye başladınız .Burada Caesar Formu,Constantius
Takı,Platanio,Augustus ve Trajanus
Formu,Piazza del Campidoglio, Mamertino Zindanı, Colleseo, Santa Maria Arcoeli,
Capitolino Müzeleri ziyaret ederken keyifli anlar yaşayabilirsiniz.Eğer burada
işimiz bittise sıradaki durağımıza geçiyoruz.
Üçüncü Durağımız olarak da; Vatikan ve Trastevere
bölgesi doğru bir seçim olacaktır;
Vatikan bölgesi özellikle etraflıca işlenilmesi
gereken bir konu.Buyüzden ben de öyle yaptım ve yukarıda saydığım gezi
duraklarını daha etraflıca işleyebilmek için yukarıda kısaca bahsettikten sonra
alt başlıklar şeklinde yazının ilerleyen kısımlarına koydum oradan
okuyabilirsiniz.Şimdi rahat bir giriş yapmak için genel olarak bir ön bilgi
verdikten sonra adım adım roma tanıtımına geçelim.
Roma en taze,parlak yüzünü haziran ,temmuz ve ağustos
aylarında gösterir.Viktorya yeşili maki bitki topluluklarıyla çevrili bu fantastik atmosfer coşmayanları coşturur,
koşmayanları ise koşturur.
Mor çuha işlemeli, kenarı yaldızlı süslü bir yazma
gibi Tiber nehrinde zamanın akışını sakince izlerken aklınıza bir zamanların
deli delişmen toynak sesleriyle gümbürdeyen şimşekli form meydanları çıkıverir.
Telaşlı insan uğultularıyla yaşamın aktığı Agora
Meydanlarından gösterişli Piazza romenekslerine kadar başdöndürücü bir kent
olan Roma, bir taraftanda yakın bir arkadaş kadar size tanıdık gelir ,
İstanbula benzer birazcık.
Nasıl ki Istanbul’un farklı bir enerjisi ve kendine
has bir yaşam tarzı varsa Roma da böyle bir şehirdir.Neticede şehir, aynı
Istanbul gibi her tarafından tarih fışkıran bir yer olarak sizi yormadan
herşeyi önünüze çıkarıyor. Benzetme yapmak gerekirse Taksim’den başlayıp
Beyoğlu üzerinden tarihi yarımadaya inip geri döndüğünüzü düşünün. Mümkün mü?
Elbette... ama çok yorulacağınız kesin!
Örneğin ViaVeneto’yu dik kesen sokaklardan batıya
doğru kendinizi saldığınızda ünlü “İspanyol Merdivenleri”nin üst tarafına
gelirsiniz. Burası gerçekten Roma’nın enteresan noktalarından biridir. Oturup
bir sigara içmekte, birkaç fotoğraf çektirmekte fayda var. “İspanyol
Merdivenleri”nin alt tarafı da “İspanyol Meydanı”. Buradan Tiber Nehri’ne doğru
yürüseniz hem alışveriş için güzel bir rota olur hem de kendinizi St.Angelo Kalesi
ve Vatikan’a ulaşmış bulursunuz. Eğer saat yönünün tersine ara sokaklardan
yürüseniz kendinizi ünlü “Aşk Çeşmesi - Trevi”de bulursunuz. Burası belki de
Roma denince akla gelen en turistik yerlerden biri. Çeşmeyi arkanıza alıp
omzunuzun üstünden havuza para atarsanız tekrar Roma’ya geleceğiniz söylenir.
Burayı hem gündüz hem de gece görmenizi tavsiye ederim.
Bu bölge bizim Sultanahmet gibi olduğu için yürümeye
ve keşfetmeye devam edin. Roma Tanrılarının Kutsal Tapınağı Pantheon’u da
gördükten sonra “NavonaMeydanı”nda soluklanabilir, burada bulunan cafe ve
restaurantlarda ister birşeyler atıştırabilir isterseniz sıkı bir espresso
içebilirsiniz. Vaktiniz varsa Pantheon’un içine mutlaka girin ve yekpare
kubbesinde bulunan “Tanrını Gözü”nü görün.
Buradan yürümeye devam ederseniz sırasıyla “Venedik
Meydanı”na ardından Roma İmparatorluğunun siyasi ve dini merkezi olan “Roman
Forum”u üzerinden Roma’nın simgesi “Colosseum”a ulaşırsınız. Yılın belli
aylarında bakım için kapalı olan bu muhteşem yapı aslında hayal ettiğiniz gibi
değildir. Altın günlerinde tahta ve kumla kaplı olan zemin bugün yoktur ve
bodrumunda bulunan holleri görürsünüz. Etrafta fotoğraf çektirebileceğiniz eski
kıyafetli Roma komutanları sizi bekliyor olacaktır.
“Colosseum”un etrafında doğru dürüst cafe olmadığı
için hızlıca merkeze dönmeniz ve bir mola daha almanız mantıklı olacaktır.
ViaNazionale üzerinden Via Milano’ya çıkıp “QuirinalTepesi”ne ulaşabilirsiniz.
Aaaa... o da ne? Burası “İspanyol Merdivenleri”nin üst tarafı değil mi? Evet!
Aynen öyle .. Zaten buraya ulaştığınızda veya bu rotayı her hangi bir noktadan
başlayıp aynı yere döndüğünüzde inanılmaz yorgun olacaksınız. Keyifli bir
yorgunluk olacağını da eklemek isterim.
Mutlaka gezilmesi gereken Vatikan’a gidin. Burası
aslında fiziki sınırları olamayan ayrı bir devlet, Vatikan Devleti.
Hıristiyanların ruhani lideri Papa’nın evi olan bu dünyanın en küçük devleti
(110 hektar) aslında çok büyük bir katedral ve bunun etrafındaki binalardan
(St.Sistine Şapeli, Papalık Sarayı vb) oluşuyor. Vatikan’ın belki de en renkli
kareleri, “SwissGuards” isimli ve gerçekten İsviçreli olan korumaların
bulunduğu kareler. Bu arada yanlış anlaşılmasın Vatikan enteresan bir yer. Bir
kere ruhani açıdan farklı hissdeiyorsunuz. Üstelik hava şartları uygunsa
kubbesine çıkıp Roma’ya havadan bakabilirsiniz.
Tüm bu gezmeleri yaparken yürümeyi tercih edin. Eğer
çok üşengeçseniz otobüsler size yardımcı olacaktır. Metro sadece belli
noktalarda olduğu için iyi bir çözüm değil. Taksi ise en son düşünülmesi
gereken seçenek.
Öyleyse gelin bu şatafatlı kenti biraz yakından
tanıyalım:
Roma
Roma, Büyük Roma İmparatorluğunun merkezi ve İtalyanlar bu şehri büyük ölçüde korumayı başarmışlar. Şehrin muhtelif yerlerinde heykeller, çeşmeler, saraylar, bahçeler var, sadece dolaşması bile insanı büyülemeye yeten bir şehir. Roma hakkında iyi bir giriş yapmadan önce isterseniz panaromik bir meydan turuyla kenti ön bilgi olarak tanıyalım.Kulak dolgunluğu olarak önce meydanlardan başlayacacak ve sonra da kent bilgilendirmesine geçmek niyetindeyim.
Meydanlar:
En popüler noktalardan söz ederek başlayalım ki zevkli
bir rota olsun değil mi? İşte başlıyoruz;
Şehrin kalbinin attığı yer, İspanyol Merdivenlerine de ev sahipliği yapan PiazzadiSpagna; devasa VittorioEmanuele 2 Anıtına ev sahipliği yapan PiazzaVenezia; ortasında Bernini'nin eserlerini barındıran, etrafı tarihi binalarla çevrili PiazzaNavona; mimari bir şaheser olan Pantheon tapınağının bulunduğu PiazzadellaRotonda; MuseiCapitolini'nin bulunduğu ve olduğu gibi Michelangelo tarafından inşa edilen Piazza del Campidoglio; otantik pazarıyla turistlerin ilgisini çeken Campo de’ Fiorive Michelangelo'nun bir eserine ve Türk Büyükelçiliğine ev sahipliği yapan PiazzadellaRepubblica önem sırasına göre şehrin önde gelen gezilesi ve görülesi meydanlarıdır.
ÖNEMLİ YERLER:
Kolezyum'un orijinal adı Amphitheatrum
Flavium idi. Sık sık Flavium Amphitheater olarak da adlandırılırdı. Yapı
Flavium Hanedanlığı döneminde yapıldığından, orijinal ismi bu uygarlığın
adından gelir.
Tabiki Roma'nın olmazsa olmazı. Şehir
içerisinde yürüyerek gidilebilecek bir konumda. İtalya'nın başkenti Roma'da bulunan Flavianus Amfitiyatro olarak da bilinen
Kolezyum bir arenadır. Usta bir komutan olan Vespasianus tarafından MS 72 yılında yapımına başlandı ve MS 80 yılında Titus döneminde tamamlandı. Daha sonraki değişiklikler Domitian
hükümdarlığı zamanında yapılmıştır.
İmparatorlar
burada Roma halkını eğlendirmek için ve biraz da kendi eğlenceleri için gladyatördövüşleri düzenlerdi. Bunlardan başka pek çok halk
gösterileri, taklit deniz savaşları, hayvan avcılığı, infazlar, meşhur
savaşların yeniden canlandırılması, klasik mitolojiye dayanan dramalar olurdu.
Kolezyum daha sonra barınma yeri, iş dükkânları, dini kışlalar, istiham, taş
ocağı, Hıristiyan türbesi olarak çeşitli amaçlarla kullanıldı. Asıl adı Arena
iken, sonradan, girişteki heykelin adını aldı.
Colosseo’nun
kullanıldığı dönem boyunca 300.000 kişinin öldürüldüğü bu arena da dünyanın
neresinde idam cezası kalksa o tarihte colosseo’nun ışıkları 1 hafta boyunca
gece gündüz açık bırakılıyormuş. İnsan insana karşı dövüşür anlarımda insanla
hayvanı dövüştürmenin ne maksatla yapıldığını bir türlü anlamıyorum. Vahşi ve
yırtıcı hayvanlar daha da saldırgan olsun diye karanlık odalarda günlerce aç
bırakılıyor dövüş günü geldiğinde gösteri alanına salınarak gladyatör ile dövüşmesi
eğlence anlamında izleyicilerin tezahuratı ile izleniyor. Eğer hayvana karşı
dövüşü kazanıyorsa o gladyatör köle olmaktan kurtulabiliyor ve karşılığında
kendisine tahta kılıç armağan ediliyormuş.
Colosseo’dan
çıkıp ForoRomano ve Palatino’nun girişine gelmeden önce Konstantin
Takı dikkat çekici. Bu Tak I.Konstantinin kazandığı zafer anısına dikilmiş
bir anıttır. Bu tak’ın taklidi başka ülkelerde yapılmıştır. Benim
bildiğim Paris’teki Etoile’dir.
ForoRomano
eski Roma halkının yaşadığı alanmış. Romanın merkezi, çarşıları, yolları,
devlet binaları zamanında buradaymış.
Günümüzde
depremden dolayı harap vaziyette olmasına ve taşlarının çalınmasına rağmen
Kolezyum, Roma imaratorluğu'nun uzun zamandan beri ikonik sembolü
olarak görülür. Bugün modern Roma'nın en çok turist çeken yerlerinden biridir.
Ayrıca
Roma Katolik Kilisesi ile yakın bağlantıya sahiptir.Paskalya öncesi Cuma günü Papa amfitiyatroda fener alayı düzenler.
Coloseum ile birlikte Roman Forum'da aynı biletin
kapsamına dahil ve tek bilet olarak geçiyor. Colloseum ve Roman Forum birlikte
düşünüldüğünde yaklaşık 2-3 saatlik bir sürede gezilebilmektedir.
Roma Forumu, Romalıların eski zamanlarda yaşadığı yer. Mutlaka ki bütün
medeniyetler biyerlerde yaşadı fakat buranın güzel olmasının sebebi, çoğunun
büyük ölçüde korunmuş ve şu anda gezilebiliyor olması. Forum'da o zamanki
tapınaklar, kemerler hatta bazilikayı görmek mümkün. Tabi buraları gezerken o
günkü gibi toz toprak içinde geziyor olmak da biraz olsun sizi o günlere
götürüyor.Forumun yanında amfitiyatro olarak inşa edilmiş ama arena olarak
kullanılmış, Roma'nın simgesi haline gelmiş yukarıda bahsettiğim Colosseo(Kolezyum) var. Önce Kolezyum'u gezip,
oradan Forum'a oradan da Palatino'ya geçebilirsiniz. Oradan da
PiazzadiVenezia'ya geçip VittorioEmanuele 2 anıtı görülüp Piazza del Campidoglio'dakiMuseiCapitolini
gezilebilir bu da bir başka seçenek olabilir.
Roma Forumu yakından bakış
Arka planda Palatina Tepesi olan Roma Forumu. Ön sol tarafta
bulunan kemer Septimius Severus Kemeri'dir, sağ tarafta ise üç sütunlu
Vespasian ve Titus Tapınağı Satürn Tapınağı'nın önünde durmaktadır.
Roma
Forumu (Forum Romanum, Romalılar daha çok Forum Magnum olarak veya sadece Forum
olarak adlandırmışlardır) antik Roma'nın geliştiği merkez bölgesidir. Ticaret, iş,
fahişelik, ibadet ve adaletin yönetimi burada gerçekleşmekteydi. Burası
toplumsal ocağın olduğu yerdi. Kaldırım kalıntılarından anlaşılan, çevresindeki
tepelerden aşınan çökeltilerin forumun seviyesini Cumhuriyet'in erken
zamanlarından itibaren yükseltmeye başladığı görülmektedir. Asıl olarak
bataklık bir zemin olan alan, Tarquins tarafından Cloaca Maxima ile kurutulmuştur. Hâlâ görülebilen en son traventen kaldırımı, Augustus'un yönetimi zamanındandır.
Forum içindeki yapılar
Roma
çağında kentsel alanların nasıl kullanıldığını açık bir şekilde göstermesi
nedeniyle kalıntılar ünlü olmuştur. Roma Forumu aşağıdaki büyük anıtları,
yapıları ve diğer antik harabeleri içermektedir:
Roma İmparatorluğu zamanında Roma
merkezinin haritası, Forum Holitorium ve Forum Boarium altta ortada
görünmektedir.
- Castor ve Pollux Tapınağı
- Romulus Tapınağı
- Satürn Tapınağı
- Vesta Tapınağı
- Venus ve
Roma Tapınağı
- Aemilia Bazilikası
- Julia Bazilikası
- Septimius Severus Kemeri
- Titus Kemeri
- Rostra,
politikacıların Roma vatandaşlarına konuşma yaptığı yer.
- Hostilia Mahkemesi (Curia Hostilia), Roma
Senatosu'nun yeri.
- Maxentius
ve Konstantin Bazilikası
- Tabularium
- Antoninus
ve Faustina Tapınağı
- Urbi Göbeği (Umbilicus Urbi)
- Sezar Tapınağı
Törensel
bir yol olan Via
Sacra, üzerinden geçerek Colosseum ile
bağlar. İmparatorluğun son günlerinde, günlük işler için kullanımı bırakılıp
dini bir yer olarak kalmıştır.
Bizans
İmparatoru Fokas için, 608 yılında dikillmiştir: Roma
Forumu'na yapılan son eklentidir.
Roma'da bulunan diğer forumlar
Şehirde
bulunan diğer foralar; çoğunluğunun kalıntıları, bazılarının ise önemli bir
seviyesi günümüze kadar gelmiştir.
- Bunlardan en önemlileri birkaç büyük imparatorluk
foralarının
oluşturduğu Roma Forumu içinde oluşturduğu komplekstir: Iulium
Forumu, Augustum Forumu, Transitorium Forumu (ayrıca: Forum Nervae), ve Trajan
Forumu. Mussolini devrinden plancılar, Orta Çağ'a ve
Barok tarzına ait birçok eseri kaldırmış ve İmparatorluk Forası ile Forum
arasına Via dei Fori Imperiali yolunu yapmışlardır.
- Boarium Forumusığır ticaretine adanmıştırPalatine Tepesi ve Tiber nehri
arasında yer alır.
-
Trastevere
Trastevere, kelime anlamı olarak Tiber'in karşısı demek, Tiber de Roma'nın ortasından geçen nehir. Trastevere'de aslında mutlaka görülmesi gereken bir şey yok. Ama bence Trastevere'nin kendisi mutlaka görülmeli. Sokaklar, evler, o tarihi doku ve gezerken hissedilenler Roma'nın geri kalanından oldukça farklı. Ben şahsen döneceğimiz gün plan değişikliği yaparak gezdiğimiz Trastevere'yeaşık olup geldim. Artan zamanınız varsa mutlaka Tastevere'ye gidip sokaklarında fotoğraf makinenizle kaybolun.
Müze 3 ana binadan oluşmaktadır ve müzeyi gezmek için
en az 2 saat ayırmanızı tavsiye ederim. Oldukça büyük bir müze birçok eserin
yanından ayrılamıyorsunuz.
MarcusAurelius'un Atlı Heykeli
|
Müzede orta çağ, antik Roma ve Rönesans dönemine ait
sanat eserleri, heykeller ve arkeolojik kalıntılar sergilenmektedir.
Dönemin heykeltıraşlarının anatomi bilgisi gerçekten
üst düzeyde. İnsan ve hayvan heykelleri adeta dondurulmuş gerçek birer canlı
gibi. İnsan vücudundaki damarlar gibi en küçük detaylar bile büyük bir
gerçeklikle eserlerde yansıtılmış.
VittorioEmanuele II. Anıtı
VittorioEmauele
II. ile Forum arasında kalan alan romanın idare merkezi sayılabilecek
Campidoglio yani Kapitol’dür. Romanın 7 tepesinin en merkezinde bulunan yer
burasıdır. Anıtın yanındaki merdivenlerden çıktığımızda bu tepeden forum’un panaromik
resimlerini çekme imkanı yakalamış olursunuz, bulunan 7 tepenin hepsinde
Roma’yı kuran ailelerin (patriçilerin) mekanı bulunmaktadır. Bu aileler kapitol
de bir araya gelerek senatoyu burada meydana getirmişlerdir. Bahsettiğim
kapitol dünya merkezine buradan hükmetmiş daha sonra hakimiyet İstanbul’a
geçmiştir.
Evet
bu kadar konuştuktan sonra sizi tarihte önemli olaylara tanık olmuş Roma’nın
ünlü meydanlarından biri olan CampoDiFiori’ye götürüyorum.Burası geniş bir
meydan, CampoDiFiori meydanının tarihi ise şu şekildedir;
Ünlü İtalyan filozof GiordanoBruno 17 Şubat 1600 yılında bu meydanda
canlı olarak yakılarak idam edilmiştir. O dönemde insanlar diri diri yakılarak
öldürülmekteydi sebebi ise İncil de yazan 2 kelime yüzünden “Kan Dökmeyiniz”.
Engizisyon yargıçlarından aldığı idam cezasına karşılık Bruno’nun verdiği cevap
şudur; “Siz bu kararı okurken benim korktuğumdan daha fazla korkuyorsunuz”. 19.
y.y sonlarında Bruno’nun yakıldığı noktaya bir heykel dikilerek bu kahramanın
anısı canlandırılmıştır. En ünlü eserlerinden biri Kahramanca Tutku’dur.
Şimdi
sırada Romanın bir diğer ünlü meydanı olan PiazzaNavona var. Her meydanda
olduğu gibi burada da sıra sıra İtalyan yemekleri yiyebileceğiniz restaurantlar
sıralanmıştır. Meydandaki sokak sanatçıların eserleri ise görülmeye değer.
Pantheon
Tapınağı
ilk olarak Antik Roma'nın tüm tanrıları için tapınak olarak inşa edilmiş
bir yapıdır. Panteon kavramı bugün içinde meşhur kimselerin gömülü olduğu
anıtlar için kullanılır. Tüm Roma yapıları içinde en iyi korunmuş olanı ve
muhtemelen de dünyada döneminin en iyi korunmuş binasıdır. Tarih boyunca hep
kullanılmıştır. Günümüze kalan binanın tasarımı genellikle Trajan'ın mimarı Şamlı
Apollodorus'a atfedilir ancak imparator Hadrianus veya onun mimarlarına ait olması muhtemeldir. 7. yüzyıldan bu yana kilise olarak kullanılan Panteon Roma'daki en eski beton kubbeli binadır. Tepesinde daire
biçiminde boşluk vardır. İlk başta içerisinde pagan tanrı heykelleri varken,
kilise tarafından bu heykeller yok edilmiş, Pantheon da bir Katolik kilisesi
haline getirilmiştir. Bu kubbenin çapı 43 metredir. Tavanında bir açıklık
vardır, yağmur girmediğine dair bir inanış olsa da bu doğru değildir. Bu kadar
geniş çaplı bir kubbenin betondan yapılması da o günün teknolojisiyle hala bir
soru işaretidir.Eski zamanlar düşünüldüğünde, o zamanın şartlarında bu binanın nasıl yapıldığı merak konudur.
İstanbul’da bulunan Ayasofya Kilisesi yapılana kadar tek parça halinde inşa
edilen tek kubbe Pantheon Tapınağındaki kubbe olmuştur.
Girişi
ücretsiz olan Pantheon şuan Katolik kilisesi olarak kullanılıyor.
Birçok tanrıların buradaki insanlar tarafından kabul edilmesi ile bir
imparatorluk pantheonu haline gelmiştir. Onu yaptıran aslında Julius Sezar’dan
sonra imparator Augustus’un damadı olan MarcusAgrippadır. M.Ö 25 yılda yaptığı
söyleniyor. Bu yapıyı 6 asır sonra ancak Ayasofya geçmiştir. Pantheon’un
kubbesinin yüksekliği ve yarıçapının birbirine eşit olması en dikkat çekici
özelliklerinden biridir. Tek ışık kaynağı tepedeki Oculus ismindeki deliktir.
Rafaello’nun, birçok İtalya kralının ve
yine bir çok önemli kişinin mezarı Pantheondadır. sokağın ilerisinde
PiazzadellaMinerva meydanındaki Santa Maria SopraMinerva Kilisesi ve
hemen önündeki Bernini’nin ilginç eseri Santa Maria SopraMinerva dikilitaşını
görmenizi öneririm..
İspanyol
Merdivenleri
Roma’da gezilecek yerlerin başında gelen
İspanyol Merdivenleri, 1725 yılında Francesco de Sanctis tarafından açılmıştır.
Merdivenlerin en yukarısında TrinatadeiMonti Kilisesi bulunur. Kilisenin
altından başlayan uzun ve geniş merdivenler halkın dinlendiği, sandviçini
yediği, sohbetler ettiği güzel bir alandır. Etrafı çiçeklerle süslü olan
İspanyol merdivenleri şehrin güzel yerlerinden birisidir. İtalya için ayrı bir
önemi bulunan mekânlardan birisi de Piazza del Popolo Meydanı’dır. Roma’nın en
büyük meydanı olan Piazza del Popolo Meydanı genellikle konserler için
kullanılır. Şehirdeki konserlerin birçoğu bu alanda gerçekleştirilir. Ayrıca
yılbaşı kutlamaları, çeşitli organizasyonlarda Piazza del Popolo Meydanında
yapılmaktadır. Bu meydanı gezerken çevrede bulunan şık restoranlarda yemeğinizi
yiyebilirsiniz.
Trevi
çeşmesi
Roma'da Poli Sarayı'nın bir kenarına Nicolò Salvi tarafından Klasik ve Barok karışımı olarak yapılmış, dünyadaki en ünlü çeşmelerden birisidir. Üç yolun kavşağında bulunduğu için Trevi adı konulduğu varsayıldığı gibi, üç yeraltı su yolunun bu noktada toplanmasının isminin nedeni olduğu iddiası da vardır.
Aşk Çeşmesi olarak da bilinmekte olup ortasında Neptunus(Poseidon), solunda Cares (Demeter) ve sağındaSalus (Hygieia) heykelleri vardır. Ziyaret eden insanlar dilek dilemek için çeşmeye arkalarını dönüp, omuzları üzerinden çeşmeye doğru para fırlatırlar.
Romanın en ünlü yapılarından birisi olan
Trevi çeşmesi şehrin simgelerindendir. Devasa bir yapının içinde bulunan
çeşmenin üst kısmında deniz tanrısı Neptün’ün heykeli bulunmaktadır. Çeşme hakkındaki
rivayetlere göre, zamanın kralı ve askerleri susuzluktan ölecek durumda iken
karşılarına bu çeşme çıkar ve askerler kurtulur. Çeşme ile ilgili başka bir
efsane ise Roma ile ilgilidir. İnsanlar bu çeşmeye bozuk para attıklarında
ileride bir gün tekrar Roma’ya geleceklerine inanırlar. Ayrıca atılan paraların
kişilere şans getirildiğine inanılır. Her gün çok sayıda turist tarafından
havuzlara atılan paralar ilgili kişiler tarafından toplanarak çeşitli yardım
kuruluşlarına verilmektedir. Trevi Çeşmesinde bugüne kadar çok sayıda film
çekilmiştir. Roma’dan ayrılmadan önce mutlaka görülmesi gereken ilginç
yapılardan birisi Trevi Çeşmesidir.
Görünüm
Trevi Çeşmesinin genel ifadesi “deniz”dir. Denizkabuğu şeklinde
bir at arabası, arabayı çeken denizden çıkan kanatlı atlar ve arabada bulunan
mitolojik deniz tanrısı, görünümün konusunu oluşturmaktadır. Heykel ve mimarî
çok güzel bir biçimde kaynaşmıştır.
Tarih
Trevi Çeşmesi'nın tarihi, İmparator Augustus döneminde başlar.
Tarih, su arayan askerlere su kaynağının yerini gösteren bir kızın efsanesine
dayanmaktadır. İmparator Augustus'nun damadı Agrippa, akan suyu Vergine su
kemeri ile Pantheon'a kadar ulaştırmıştır. 8. yüzyılda, 12. yüzyılda V. Niccolo tarafından ve 15.
yüzyılın ortasında 4. Paolo tarafından restore edilmiştir. 1998'de büyük bir
düzenleme geçirmiş, temizlenmiş ve su sistemi de yenilenmiştir.
Vatikan
Roma’da bulunan önemli yapılardan bir
tanesi de Vatikan Müzesi’dir. Vatikan Müzesi, Roma’nın en büyük müzesidir.
Yerli ve yabancı çok sayıda turisti ağırlayan müzede birbirinden değerli eseler
sergilenmektedir. Müze içerisinde sergilenen eserlerin tamamı tarih boyunca
papalar tarafından toplanan resim, heykel ve haritalardan oluşmaktadır. İlginç
mimarisi ile ziyaretçilerini büyüleyen müzenin girişinde büyük bir bronz kapı
bulunuyor. Müzede heykeller galerisi, sekizgen avlu, yuvarlak salon, kâğıt ve
harita galerisi, tavan, kıyafet ve Raphael’in odaları gibi bölümler
bulunmaktadır. Bu bölümlerin her birini gezerken ne kadar özel bir yer olduğunu
anlayabilirsiniz.
Vatikan, sınırları Roma'nın içinde olan bir ülke. Bernini'nin sütunlarıyla çevrili Piazza San Pietro ülkenin meydanı, ön cephesi meydana bakan Basilicadi San Pietro da ülkenin simgesi konumundadır. Mezarları ve kubbesi ücretli olarak, içi de ücretsiz olarak halka açıktır. Kubbe Michelangelo'nun bir eseridir, çıkması çok zahmetli, belli kısımları asansörle çıkılıyo olsa bile kubbeye tırmanırken dar ve yamuk yerlerden geçeceğinizi bilmeli, kapalı yerde kalma fobiniz varsa çıkmamalısınız. Yarı yolda geri dönülemeyecek kadar dar olduğunu söyleyebilirim. Ama çıktığınızda manzara hiçbir şeye değişilmez.
Vatikan'da
bir diğer görülmesi gereken yer MuseiVaticani (Vatikan Müzeleri). Bu müzede
Ninja Kaplumbağaların eserlerini bulabilirsiniz; Leonardo daVinci,
Michelangelo, Rafaello ayrıca Bernini, Caravaggio vs. Müzenin en önemli odası
Sistin Şapeli ve Michelangelo'nun yaptığı görkemli tavanı. Fotoğraf çekmek
yasak ve sinir bozucu görevliler var ama çaktırmadan çekilebiliyor. En önemli
resim de tavanın ortasındaki “Adem'in yaratılışı”:
·
Vatikan, dünyadaki 1 milyon katoliğin
başkenti, aynı zamanda dünyanın en küçük devleti. Yüksek duvarları arasında
43.hektarlık bir alan. Kendi muhafızları, kendi oturanları, çalışanları ve para
birimi var ama, her yer açık gelenlere.
·
Vatikan’ın kurulduğu yer, Aziz Petrus’un
şehit edildiği ve gömüldüğü yer, günümüzde artık papaların ikametgahı olmuş
durumda. Vatikan’ı gezmekten kasıt, San Pietro yani dünyanın en büyük kilisesi,
Michelangelo’nun tavan ve duvar fresklerini yaptığı Sistina Şapel ile Vatikan Müzeleri.
·
San Pietro’nun kubbesi Michelangelo
tasarımı. 1624’te ısmarlanan Bernini’nin abartılı barok Altar tepeliği de Aziz
Petrus’un mezarının üzerinde yükseliyor. Michelangelo’nun 25 yaşında yaptığı (
nasıl bir yetenekse ) Pieta heykeli dışında, Rönesans ve Barok sanatçılarına
yaptırılmış yüzlerce sanat eseri bulunuyor.
·
Kiliseden çıkıp, Vatikan Müzeleri‘ne
doğru ilerleyince, aynı istikametteki Sistina Şapel’i de görüyoruz ama
farkettiğimiz bir diğer şey, daha yarı yola gelmeden başlamış olan kuyruk
oluyor. İlk iş, Sistina Şapel’e girmenin daha iyi bir fikir olacağı Türk olduğumuz
için maalesef çok geç olduktan sonra aklımıza geliyor. Son günün son
zamanlarında, öğlen sıcağında çocukları yavaş ilerleyen uzun kuyrukta
bekletmenin imkansızlığını anladığımdan ısrarcı olmuyorum ama, hafızamda kalan
Sistina Şapel’in erişilmez güzelliğini kaçırdıklarına da üzülüyorum.
·
Sistina Şapel’in, tavan freskleri,
1508-1512 yılları arasında, özel bir iskele üzerinde çalışılarak, Michelangelo
tarafından yapılmış. O kadar figürü karmaşık bir kompozisyon ile tasarlamak
başka bir şey, bunu tavana aktarmak başka bir şey, aşağıdan bakanların göreceği
3 boyutlu etkiyi yakalamak bambaşka bir şey. Siz onlara bakarken, tavan
figürleri de tavanda yaşadıklarının farkında hayatlarına devam ediyorlar
hissine kapılıyorsunuz.
·
Duvar freskinde ise, büyük altar freski
Michelangelo’ya ait ki kullandığı mavinin tonundan mıdır bilmiyorum, resme
kendinizi teslim ediveriyorsunuz, adeta ilahi bir el sizi içeri çekiyor.
Kullanılan renklerin canlılığı, figürlerin hareketli yapıları, pek de Tanrı’nın
evindeymiş gibi bir etki yaratmıyor, daha ziyade, Tanrısal bir tiyatro izler
gibi oluyorsunuz. Aynı canlı renk tutkusunu, Michelangelo’nun bizzat
tasarladığı ve günümüze kadar değiştirmeden kullandıkları Vatikan
muhafızlarının kıyafetlerinde de görmek mümkün.
Aziz Petrus Bazilikası ve Meydanı
|
·
Roma'nın silüeti haline gelmiş kubbesi
ile ünlüdür ve Hristiyanlığın en büyük klisesidir. Vatikan müzelerinden
çıktıktan sonra hala biraz enerjiniz kalmışsa, onu da burada tüketebilirsiniz.
Fakat çok kalabalık olduğunu ve sıra beklemeniz gerektiğini hatırlatmakta fayda
var. Yorgunluktan dolayı maalesef sadece uzaktan izlemekle yetindik.
Navona meydanındaki FontanaQuattroFiumi :
Dört
ırmak çeşmesi (4 ırmak olarak Nil, Tuna, Rio DelaPlata ve Ganj nehirleri
tasvir edilmiş )1651 yılında ünlü İtalyan heykeltıraş, ressam ve mimar olan GianLorenzo
Bernini’nin doğanın 4 mistik öğesinden olan su işaretinin simgesi olarak
yapmıştır. Toprak eseri Habukkuk ile Melek heykeli, hava işareti San Pietro meydananındaki
Batı Rüzgarı adlı eseri, ateş eseri ise Azize Teresa’nın Vecdi heykelidir. Eski
zamanlarda bu meydan da at yarışları düzenlenirmiş.
FontanaQuattroFiumiçeşmesi;
Roma
Barok eserlerinin en ünlülerinden biri olan Sant’AgneseInAgone
kilisesinin tam önüne yapılmış. Kilisenin iç dekorasyonunu Rainaldi dış
dekorasyonu ise Borromini yapmıştır.
Meydanın
kuzey ucunda Neptün çeşmesi (posedion) güney ucunda ise Moro çeşmesi
bulunuyor.
Roma Barok eserlerinin en ünlülerinden
biri olan Sant’AgneseInAgone kilisesinin tam önüne yapılmış.
Kilisenin iç dekorasyonunu Rainaldi dış dekorasyonu ise Borromini yapmıştır.
Meydanın kuzey ucunda Neptün
çeşmesi (posedion) güney ucunda ise Moro çeşmesi bulunuyor.
Girişi ücretsiz
olan Pantheon şuan Katolik kilisesi olarak kullanılıyor. Birçok
tanrıların buradaki insanlar tarafından kabul edilmesi ile bir imparatorluk
pantheonu haline gelmiştir. Onu yaptıran aslında Julius Sezar’dan sonra
imparator Augustus’un damadı olan MarcusAgrippadır. M.Ö 25 yılda yaptığı
söyleniyor. Bu yapıyı 6 asır sonra ancak Ayasofya geçmiştir. Pantheon’un kubbesinin
yüksekliği ve yarıçapının birbirine eşit olması en dikkat çekici
özelliklerinden biridir. Tek ışık kaynağı tepedeki Oculus ismindeki deliktir.
Bu kısa bilgiden sonra Romanın bir diğer
ünlü meydanı olan PiazzaNavona’ya geliyoruz. Her meydanda olduğu gibi
burada da sıra sıra İtalyan yemekleri yiyebileceğiniz restaurantlar
sıralanmıştır. Meydandaki sokak sanatçıların eserleri ise görülmeye değer.
Navonameydanındaki FontanaQuattroFiumi – Dört ırmak
çeşmesi (4 ırmak olarak Nil, Tuna, Rio DelaPlata ve Ganj nehirleri tasvir
edilmiş) 1651 yılında ünlü İtalyan heykeltıraş, ressam ve mimar olan
GianLorenzoBernini’nin doğanın 4 mistik öğesinden olan su işaretinin simgesi
olarak yapmıştır. Toprak eseri Habukkuk ile Melek heykeli, hava işareti San
Pietromeydnanındaki Batı Rüzgarı adlı eseri, ateş eseri ise Azize Teresa’nın
Vecdi heykelidir. Eski zamanlarda bu meydan da at yarışları düzenlenirmiş.
Santa Maria SopraMinevra
Bu kilise Pantheon’a çok yakın küçük bir
bazilikadır. Bu dikilitaş Papa VII. Alexender tarafından Isis tapınağından
getirtilmiş ve bu dikilitaşı heykeltıraş Bernini fil heykel ile tamamlamıştır.
Ara sokaklarda yürüyerek akşam geç saatlere kadar vakit geçirip otelimize gece
ancak dönüyoruz..
Vatikan’ı gezidikten sonra San Pietro’yu
arkamıza alıp caddenin sonuna gidiyoruz sağ tarafta Sant Angelo
Kalesine girerek Roma Pass’ımız ile ilk müze girişimizi de yapmış
oluyoruz. Normal bilet sırasına girerek gişede ki
görevliye Roma Pass’ımızı göstererek
biletlerimizi aldık.
Sant Angelo Kalesi
Sant Angelo Kalesinde 58 oda var.
Odaları gezerken o dönemde kullanılan eşyalar, tablolar, tahta mobilyaları
gördük. Kalenin bazı bölümlerinde toplar gördük meğer bunlar olur da bir savaş
çıkarsa diye hazır bulunduruluyor diğer bir sebebi ise Papanın burada korunmasıymış.
Kalenin diğer bir tarihi bilgisi ise Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultanın
yıllarca bu kalede hapsedilmesidir. Kalenin terasına kesinlikle çıkılmalı. Roma
ayaklarımızın altındaydı şehrin tüm tarihi yapılarını görmek mümkün.
Sant Angelo Kalesi Terası
Kalenin tam önünde Bernini ve
öğrencilerinin yaptığı heykellerin bulunduğu bunun yanı sıra Melekler ve
Şeytanlar filmine konu olan PonteSant Angelo köprüsü üzerinde
yürümeyi de ihmal etmiyoruz.
Kalenin çıkışından sola döndüğümüzde
tevere nehri boyunca ilerlediğimizde PalazzdoDiGiustizia- Adalet Sarayı
dikkatimi çekti. Burası 20. y.y da devlet mahkemeleri için inşa edilmiş
ihtişamlı, göz alıcı bir bina.
TrinitaDeiMonti Kilisesinin önü
Burası gece gündüz kalabalığını koruyan
genelde buluşma noktası olarak kullanılan bir bölge. Merdivenlerin tam önünde
PietroBernini ve oğlu GionLorenzoBernini tarafından yapılmış Barok
tarzı FontanaDellaBarccacia çeşmesi var.
Sistina Şapeli ( Sacellum Sixtinum; Cappella Sistina)
Mimar Baccio Pontelli ve Giovanni de Dolci tarafından 1477 yılında
yapımına başlanan şapel 1483 (rönesans)
yılında açılmıştır
Vatikan'da, Papa'nın
resmi ikametgâhı Apostol Sarayı'nda bulunan bir şapel olarak
bilinmekte.
Şapeli'nin asıl şöhreti büyük oranda iç mekânını süsleyen
fresklerden gelmektedir. Bunlar arasında en önemlileri Michelangelo tarafından yapılan Sistina Şapeli tavanı ve Son Hüküm'dür
20,7m. uzunluğunda ve 40,93
m genişliğinde 13,41 m. eninde ebatlara
sahiptir.
Esasen Cappella Magna olarak bilinen şapel, adını onu 1477 –
1480 yılları arasında restore eden Papa IV. Sixtus'tan ismini alıyor. O
zamandan bu yana şapel hem dini hem sivil papalık etkinliklerine ev sahipliği
yapan bir yer olarak bilinmekte. Günümüzde papalık seçimlerine de ev sahipliği
yapmaktadır..
Papa IV. Sixtus döneminde bir grup Rönesans ressamı, Musa'nın Hayatı ve
İsa'nın Hayatı'nı betimleyen bir dizi fresk yaptı; bu fresklerin
üst bölümünde papa portreleri ve alt bölümünde trompe l'oeil (gözü aldatma) tekniğiyle yapılmış duvar halıları bulunur.
Freskler 1482 yılında tamamlandı ve IV. Sixtus, şapelde 15 Ağustos 1483
tarihinde Meryem'in Göğe
Yükselişi
için ilk missa ayinini düzenledi. Bu törende
şapel takdis edilerek Bakire Meryem'e adandı.
1508 – 1512 yılları arasında Papa II. Julius'un himayesinde Michelangelo, Batı sanatının yönünü
değiştirecek, eşi bulunmaz bir başyapıt olan Sistina Şapeli tavanını yaptı.
Roma'nın yağmalanmasının ardından 1535 – 1541 yılları arasında
farklı bir ortamda şehre geri dönerek Papa VII. Clemens ve Papa III. Paulus için Son Hüküm'ü resmetti. Michelangelo'nun eserleri beş yüz
yıl önce teşhir edildiklerinden beri şapele akın akın ziyaretçi çekmektedir.
Tarih
Papalık seçimlerine ev sahipliği yapmasıyla bilinen Sistina
Şapeli'nin başlıca işlevi, Papalık Şapeli (Cappela Pontificia) olarak
kullanılmasıdır. Papalık Şapeli, 1968'e kadar Papalık Meclisi (Pontificalis
Aula) olarak adlandırılan Papalık hane halkının iki organından biridir. 15.
yüzyılın sonlarında, Papa IV. Sixtus döneminde Papalık Şapeli, içinde din
adamları, Vatikan devlet görevlileri ve halkın saygın kesimi bulunan yaklaşık iki
yüz kişiyi kapsamaktaydı.
Yer aldığı Önemli Olaylar
Papalık Takvimi'nde o sene için tüm Papalık Şapeli'nin
toplanması gereken elli etkinlik belirlenmişti.
Cappella Maggiore İtalyancada "daha büyük, daha üstün
şapel" anlamına gelmektedir. Şapele bu ismin verilme nedeni, o zamanlar
Papa ve beraberindekilerin günlük ibadetlerini başka bir şapelde gerçekleştiriyor
olmasıydı..
Sistina Şapeli işlevini günümüze kadar sürdüregeldi ve hala,
Papa'nın seyahat ettiği zamanlar haricinde, önemli Papalık Takvimi etkinlerine
ev sahipliği yapmaktadır.
Ritüel ve Gelenekler
Sistina Şapeli'nin bir diğer özelliği de her papalık seçiminde kardinal heyeti'nin toplandığı yer
olmasıdır. Bu toplantı yapılacağı zaman, şapelin çatısına bir baca
kurulmaktadır ve bu bacadan yükselen duman, kardinallerin kararını
göstermektedir. Eğer bacadan, oy pusulalarının yakılmasıyla ortaya çıkan beyaz
bir duman yükseliyorsa, yeni bir papa seçilmiş demektir. Ancak aday üçte ikiden
daha az oy almışsa, oy pusulalarının yanında ıslak saman ve bazı kimyasal
maddeler de yakılmakta ve siyah bir duman yükselmektedir. Bu da, seçimin henüz
sonuçlanmadığı anlamına geliyormuş.
Mimari yapı
Sistina Şapeli dikdörtgen şeklinde, yüksek tavanlı bir yapıdır.
Kesin ölçülerini belirlemek güç olsa da, iç ölçülerine göre boyu 40,9 ve eni
13,4 metredir. Bu ölçüler Süleyman'ın Tapınağı için Eski Ahit'te verilenlerle aynıdır.
Şapelin dışı, pek çok Ortaçağ ve Rönesans dönemi İtalyan
kiliselerinde görüldüğü gibi, sade bir görünüme sahiptir. Şapelin dış cephesi
veya taç kapısı yoktur, şapele girişler daima Apostol Sarayı'nın (Papalık
Sarayı) içindeki odalardan yapılmıştır.
Teknik Bilgiler
Yapı üç katlıdır. Bunlardan ilki, oldukça yüksek bir bodrum
katıdır. Bu katta birkaç pencere ve dış bahçeye çıkan bir kapı bulunur. Tavan,
şapeli desteklemek amacıyla tonoz şeklinde yapılmıştır
ve eğimi oldukça fazladır. Üst kat ise esas Sistina Şapeli'dir. Tonozun
üstünde, en üst katta ise muhafızlar için yemek salonları bulunur. Yapının bu
katında, yapıyı dıştan saran bir koridor da bulunur. Bu koridor, duvarlardaki kemerli arkatların üzerine inşa
edilmiştir. Tonoz döşemeye sürekli su sızmasına sebep olduğu için koridorun
üstü kapatılmıştır.
İç mekan
Yapı planından gördüğüm kadarıyla ;Şapelin tavanı, pencere
kemerlerinin en üstünden itibaren başlayan, ortası düzleştirilmiş bir beşik
tonoz şeklinde. Her pencerenin üstünde, beşik tonozu enine kesen daha küçük
tonozlar bulunuyor. Bu küçük tonozlar beşik tonozu küçük pilasterlerle
bölmekte. En alt kısımda ise pencerelerin arasından pilasterlerin arasına
uzanan geniş pandantifler bulunuyor.Elimdeki
bilgilere göre Tavan ilk olarak Piermatteo Lauro de' Manfredi da Amelia'nın tasarımına uygun
olarak parlak maviye boyanıp altın yıldızlarla süslenmiş. Şapelin zemini opus alexandrinum (mermer ve renkli
taşlar kullanılarak uygulanan geometrik bir dekorasyon stili) şeklinde yapılmış.
Zeminin deseni, iç mekânın ilk proporsiyonlarını yansıtmakta ve Papa'nın Palmiye Pazarı gibi önemli günlerde
kullandığı, ana girişten gelen tören yolunu gösteriyormuş.
Mimaride
Kullanılan Teknikler ve Sanatçılar
Mino da Fiesole, Andrea Bregno ve Giovanni Dalmata tarafından yapılan
mermer bir bölme ya da transenna, şapeli ikiye ayırmaktadır. Sunağa yakın taraf Papalık
Şapeli üyelerinin, diğer taraf ise dua etmeye gelen insanlar ve kasaba halkının
kullanması için ayrılmıştır. Ancak zamanla papanın beraberindeki insan
sayısının artması sonucu bu bölmenin yeri değiştirilmiş, halka ayrılan alan
azaltılmıştır. Transennanın üstü, bir zamanlar yaldızlı olan bir sıra dekoratif
mumla süslenmiştir. Ayrıca bir zamanlar yaldızlı ferforje bir kapının bulunduğu
yerde şimdi ahşap bir kapı vardır. Transennayı yapan sanatçılar ayrıca koro
için bir balkon yani cantoria da yapmışlardır.
Fresko
Kompoziyonları
Bugün şapeli süsleyen fresklerden ilk olarak uzun duvarlarda
olanlar yapıldı. Bunlar üç ana bölüme ayrılmaktadır. Orta bölümde birbirini
takip eden iki resim yer alır: Musa'nın Hayatı ve İsa'nın Hayatı. Bunlar
1480'de Papa IV. Sixtus'un isteği üzerine; Domenico Ghirlandaio, Sandro
Botticelli, Pietro Perugino ve Cosimo Roselli tarafından yapıldı. Projenin,
şapele diğer üç sanatçıdan evvel gelen Perugino tarafından yürütülmüş
olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca Floransalı üç ressamın (Ghirlandaio,
Botticelli ve Roselli) görevlendirilmesinin muhtemel amacı, Floransa'nın fiili
hükümdarı Lorenzo de' Medici ile Papa IV. Sixtus
arasında bir uzlaşma sağlamaktır. Floransalılar 1481 baharında Sistina Şapeli
üzerinde çalışmaya başlamıştır.
Musa'nın Hayatı ve İsa'nın Hayatı fresklerinin altındaki
bölümde, duvarların alt kısmında altın ve gümüş fresklerle süslenmiş halılar
bulunmaktadır. Fresklerin üst kısmı ise iki bölgeye ayrılmıştır. Pencerelerin
yan taraflarında Hayatlar ile aynı dönemde yapılan Papalık Galerisi
bulunmaktadır. Pencerelerin kıvrımlı üst kısımları ise lunette olarak bilinen
kısımlardır. Buraya Michelangelo tarafından tavanın planına uygun olarak
İsa'nın Ataları freskleri yapıldı.
1508 – 1512 yılları arasında, Papa II. Julius, tavanı yapması için Michelangelo'yu görevlendirdi. Aslında II.
Julis'un isteği, tonozu destekleyen üçgen pandantiflerde on iki havarinin
resimleri olmasıydı ancak Michelangelo resmin içeriği konusunda serbest
bırakılmak istiyordu. Ardından Michelangelo; Tanrı'nın Dünya'yı Yaratması,
Tanrı'nın İnsanlıkla İlişkisi ve İnsanlığın Tanrı'nın Lütfundan Yoksun
Bırakılması'nı gösteren dokuz dizi resim yaptı. Geniş pandantiflerin üzerine,
Tanrı'nın, insanlığın kurtuluşu için İsa'yı dirilteceği kehanetinde bulunan on
iki kadın ve erkeğin resmini yaptı. Pencerelerin üst kısımlarına ise İsa'nın
Ataları'nı resmetti.
Raffello, Papa X. Leo tarafından 1515 yılında duvarların alt bölümüne
asmak için on dizi duvar halısı tasarlamak üzere görevlendirildi. Duvar
halıları, Roma'daki Hristiyan Kilisesi'nin kurucuları olan Aziz Petrus'un Hayatı ve Aziz Pavlus'un Hayatı'nı İncillerde ve Elçilerin İşleri'nde anlatıldığı
şekliyle yansıtmaktadır. Çalışma 1515 yılının ortalarında başladı. dört yılda
tamamlandı. Raffaello'nun duvar halıları 1527 yılında Roma'nın işgali sırasında ya yağmalandı .20. yüzyılın sonlarında, dağılan
serilerdeki parçaların birkaç tanesi bir araya getirildi ve 1983 yılında
Sistina Şapeli'nde sergilendi. Duvar halıları bazı önemli törenlerde hala
sergilenmektedir. Ayrıca, Raffaello'nun on duvar halısı için yapmış olduğu Raffaello
Kartonları olarak bilinen tam boy çalışma kartonları Londra'da bulunmaktadır.
1537 – 1541 yılları arasında bu düzen, Michelangelo'ya mihrabın
üzerindeki duvara Son Hüküm'ü resmetme görevinin verilmesiyle bozuldu. Bu
sahnenin resmedilmesi Hayatlar'dan İsa'nın Doğumu ve Musa'yı Bulmak
bölümlerinin, birkaç Papa'nın ve Ata'lardan iki grubun çıkarılmasını
gerektirmiştir.
Freskler
Güney duvar
Şapelin güney duvarı, 1481 – 1482 yılları arasında yapılan
Musa'nın Hikâyeleri ile dekore edilmiştir. Mihraptan başlamak üzere bu duvarda
bulunan eserler:
- Kızıl
Deniz'in Geçilmesi, Cosimo
Rosselli, Domenico Ghirlandaio ya da Biagio
di Antonio Tucci
- Sina
Dağı'ndan İniş, Cosimo Rosselli ya da Piero di Cosimo
- Asilerin
Cezalandırılması, Sandro Botticelli
- Ahit ve
Musa'nın Ölümü, Luca
Signorelli ya da Bartolomeo della Gatta
- Musa'nın Uğraşları, Sandro Botticelli ve
atölyesi
- Musa'nın
Mısır'a Yolculuğu, Pietro Perugino ve
asistanları
Kuzey duvar
Şapelin kuzey duvarı 1481 – 1482 yılları arasında resmedilmiş
İsa'nın Hikayeleri'nin bulunduğu duvardır. Bu duvarda bulunan eserler:
- Havarilere Çağrı, Domenico Ghirlandaio
- Dağ'da Vaaz, Cosimo Rosselli'ye atfedilmiştir
- Anahtarların
Teslimi, Pietro Perugino
- Son
Yemek, Cosimo Rosselli
- İsa'nın
Vaftiz Töreni, Pietro Perugino ve
asistanları
- İsa'nın
Günaha Meyli, Sandro Botticelli
Doğu duvarı
- Musa'nın Bedeni Üzerine Tartışma, Matteo da Lecce (Luca Signorelli'nin çalışması üzerine, 1574)
- İsa'nın Dirilişi, Hendrick
van den Broeck (Domenico Ghirlandaio'nun çalışması üzerine, 1572)
Michelangelo'nun
freskleri
Adem'in Yaratılışı,
Michelangelo
Michelangelo, 1508 yılında Papa II. Julius tarafından Şapelin
tonozunu ya da tavanını yeniden düzenlemek için görevlendirilmişti. İlk halinde
tavan, mavi gökyüzü rengine boyanıp altın rengi yıldızlarla süslüydü.Michelangelo
görevi 1508 - 2 Kasım 1512 tarihleri arasında tamamladı.
Tavan
Şapelin tavanı
Michelangelo, aşağıdan rahatlıkla görülebilecek parlak renkler
kullanıyordu.Tavanın en alçak kısmına İsa'nın atalarını resmetti. Bunların
üzerine birbiri ardına kadın ve erkek peygamberleri, mihrabın üzerine Yunus'u
resmetti. En yüksek bölmeye, Tekvin'den dokuz hikâye resmetti. Başlangıçta
kendisine sadece on iki figürden oluşan Havariler'i resmetmesi görevi
verilmişti. Ama o bunu reddetti çünkü kendisini ressamdan ziyade bir
heykeltıraş olarak görüyordu. Papa, uzlaşı olarak Michelangelo'ya İncil'den
sahneler resmetme iznini vermeyi teklif etti. Görev tamamlandığı sırada ortaya
üç yüzden fazla iş çıktı. Michelangelo'nun figürleri, Cennet Bahçesi, Adem ile
Havva' ve Büyük Tufan'ı göstermektedir.
Son Hüküm
Son Hüküm, Michelangelo
Son Hüküm, Michelangelo tarafından 1535 – 1541 yılları arasında iki önemli tarihi olay
arasında resmedildi. Bu olaylar, ücretli Kutsal Roma Germen
İmparatorluğu askerlerinin 1527'de gerçekleştirdiği Roma'nın Yağmalanması ve 1545'te toplanan Trento Konsili'dir. Çalışma büyük ölçekli olup mihrabın arkasındaki duvarın
tamamını kaplayacak şekilde tasarlandı. Resim, Apokalips'in yirminci bölümünde
tarif edildiği şekliyle İsa'nın Son Hüküm'de dünyaya tekrar gelişini
anlatmaktadır. Duvarın üst tarafında, etrafında azizlerin toplandığı kahraman
bir İsa figürü vardır. Resmin sol alt tarafında ölüler mezarlarından
kaldırılmış ve hesap vermek için yükseltilmektedir. Sağ tarafta ise Cehennem'e
gidecekler yer almakta ve şeytanlar tarafından eziyet görmektedir.
Öğrendiğim kadarıyla ;Son Hüküm tablosu, Kardinal Carafa ile Michelangelo arasında tatsız bir tartışmaya neden oluyor.
Çıplak figürler resmetmiş olduğundan dolayı, sanatçı ahlaksızlık ve edepsizlik
ile suçlanmış. Carafa ve Monsinyor Sernini (Mantova büyükelçisi) tarafından freskleri kaldırmak amacıyla bir sansür
kampanyası (Fig-Leaf Kampanyası) başlayıvermiş.
Papa'nın teşrifatçısı Biagio da Cesena, "Daha önce bu
çıplak figürlerin böyle kutsal bir mekânda kendilerini alçak bir şekilde
sergilemesi kadar utanç verici bir şey olmamıştır ve böyle bir çalışma papalık
şapeline değil ancak hamamlara ve tavernalara yakışır," deyince Buna
cevaben Michelangelo da resme Minos, yani cehennem yargıcı olarak Cesena'nın
suretini ekleyivermişJ Söylenilenlere göre de Cesena durumu Papa'ya şikâyet edince,
Papa'dan 'yetki sınırlarının cehennemi kapsamadığı ve bu nedenle portrenin
kaldırılmayacağı' cevabını almıştır. Michelangelo, resme kendisini Aziz Bartalmay'ın tuttuğu yüzülmüş deri olarak oracığa monte edivermişJ
Freskteki cinsel organlar daha sonra tarihte "Il
Braghettone" (pantoloncu ressam) kötü lakabıyla hatırlanan sanatçı Daniele
da Volterra tarafından kapatıldığı anlatılır.
Diliminucunda:
Lezzet
çeşidi olarak fevkalade bir zenginliğe sahip İtalya, ülkede mutfak sitili
bölgeden bölgeye değişiyor üstelik!
Fakat
bence en iyisi bir fırsatını bulup Emilia Mutfağını denemek. Bu mutfağı farklı
yapan odun kömüründe ızgara ile mantar ve tereyağ kobinasyonun kazandığı
ağırlıktır.Ancak ben daha ziyade türk mutfağına benziyen Romagna bölgesinin
yaygın kullanımına hayran olduğum sarımsak,soğan ve zeytinyağlı balık kombini
tercih ediyorum.
Bologna
ise pasta konusunda adeta bir öncüdür.Bir dilim de olsa Tagliatelle al ragu,
tortelinni ve tortelloni pastaları genellikle peynir ,tereyağı ve aromalı
otlarla doludur.
Sizlere
bu iki günlük Roma gezimiz için bir set menü oluşturmaya karar verdim.
1.Gün:Yöresel bir Öğle Yemeği için Ana yemeğimiz “Cacciucco”
olsun, Cacciucco: balık ve deniz ürünleri çorbası, aromalı bitkiler,
domates ve sarımsaklı sosla sunulur.Bu ana deniz mahsülü çorbası Livorno’da
oldukça popüler sayılır.
Eğer isterseniz yanına küçük bir porsiyon makarna
alabiliriz. Tredentazenette
Con Pesto: Fesleğen,sarımsak, dolmalık fıstık, ve zeytinyağıylayapılan pesto sosunda Liguria makarnası olarak
bilinir.
Şimdi de menünüzü soslarla renklendirelim biraz!
Pesto Sosu iyi bir seçim olabilir.Pesto sosonun
özelliği ise midye,karides, ve ahtaptot gibi deniz ürünleriyle yapılmasından
ötürü son derece farklı bir lezzet katıyor.
Şimdi sırada ise Bagna Caoda var!
Bagna
Caoda: Piomonte
batırılarak yenilir, ançüezli sarımsak ve zeytinyağlı dip sos.deneyin
bayılacaksınız.
Peki tatlı olarak
yanına ne alırdınız?
Eğer tercihiniz kekten
yanaysa Zuccoto tam size göre!Biraz yakından tanıyalım.
Zuccotto: fındık ,badem çikoata ve krema doldurulmuş Toscana
usulu hafif bir kek çeşididir.
Baci: Perugia da: sözcük anlamı öpücükler.Ortasında fındık
bulununan bir çikolata.
Yöresel
Akşam yemeği için ise size önerim ,Bistecca alla Fiorentina!
Bistecca alla Fiorentina:Aromalı
otlar,sarımsak ve sızma zeytinyağından marine edilmiş biftek .Buarada yeri
gelmişken söyliyeyim En iyi et Chianina
bifteği olarak biliniyor.Kırmızı etlerle barışık olanlara tavsiye ederim.
Yanına
da tatlı bir şeyler olarak Panforte
alabilirsiniz; kurutulmuş meyve,fındık, ceviz bal ,şeker ve baharatla
yapılan enfes bir noel kekidir.
2.Gün
Yöresel Öğle Yemeği:
Vitello Tonnato:Klasik bir Piomente yemeği; dana eti ve
ton balığının şaşırtıcı karışımı olan mayonez,salatalık turşusu, ve kapari ile
birlikte sunuluyor.
Ve
tabiî ki tatlı olarak da biraz Ricciarelli alabilirsiniz. Ricciarelli bir tür bademli kurabiye çeşidi, gevrek ve
üzümlüsü makbuldür.
2.Gün
Yöresel Akşam Yemeği olarak da menümüzde Cinghiale in Umido: Geleneksel tavşan yahnisi, kırmızı şarap, limon,portakal
kabuğu ,sarımsak biberiye ve çeşitli sebzelerle hazırlanır ve görsel bir
şölenle servis edilir.
Bu seferde sadece değişik bir deneyim
için yemeğimizi Torta di riso kekiyle sonlandırıyoruz.Bu pirinçle yapılan
bir kek çeşidi olup sıra dışı bir lezzet deneyimi yaşatacağı kuşkusuz.
Evet
umarım yazıyı okurken fazla sıkılmadınız.Ancak İtalya büyük bir ülke ve ben
sadece bugün Romadan sözedebildim.Yazımı burada sonlandırıyorum.Meraklıları
için bazı küçük dipnotları yazımın en sonuna ekledim dilerseniz bir göz
atabilirsiniz.Sanat tarihçisi, arkeolog ve akedemisyenler için daha teknik bilgi ve detayı kapsayan inceleme
yazımı ise yayımlanması için www.profesyonelrehberlik.com adresine postaladım vitrinden okuyabilirsiniz.Bir sonraki yazımız Florence
hakkında olacak.Yeni keşiflerde tekrar buluşmak Sağlıcakla
kalın…
Profesyonel Turist Rehberi
Cengiz ÖZTÜRK
2 yorum:
Sevgili ve cok saygideger rehberim elinize ve dilinize sağlık. Çok lezzetli ve büyüleyici bir anlatım olmuş. Tek kelimeyle harika. Kendimi okurken resmen roma tarihinin içinde buluverdim. Roma’yla ilgili yazılar okudum ama hem detaylar içinde kaybolmadan bu derece net veren hem de derli toplu anlatan bir yazıya rastlamamıştım. Çok güzel olmuş emeğinize sağlık👏👏👏
Selamlar ! içten ve samimi dilekleriniz için teşekkür ediyorum.Bir sonraki yazımız Florensa hakkında olucak.Beni takip edersenizz onur duyacağım.Sevgiyle kalınız.
Yorum Gönder